Çözümsüz Bilmece
Doruklarında duman var sürgünlerimin
Yosunların tuttuğu yaslar kadar suskun
Renkler düşüyor peşinden
Çatamadığım sensizliğe
En çok da siyah
Simsiyah!
Düşüyor..
Her ırmak böyle mi sürükler
Köpüklerine kıskıvrak aldığı
Kabına sığmaz yürek sancılarını?
Ne vakte dek ‘’H’’ desem
‘’G’ ile başlayan ağlamaları çakacaksın
Bir kibrit ateşi gibi alnımın tam orta yerine
Dalında üşüyen
Zeytin gibi bir çift göz
Kime uzatabilir şimdi o takati tükenmiş ellerini?
Ben kaybolurken
Kuş sürüleri gibi göçüp giden
Özlemleri de alır götürürüm gittiğim diyarlara
Ve sen
Günlerin düşüyle
Yol beklersin
Bu köhne istasyonlarda
Bilemezsin
Kaçıncı kez sessizliğe kaldırılır kadeh
Adresi kayıp melek girmezlerde
Kaçıncı kez
Kenetlenmiş eller üzerine düşer
Gövdesinden kopmuş kırarmış saçlarla dolu bu baş
Ayırdında olmazsın
Renksiz acılarımla bir kez daha çarmıha gerilirim yavaş yavaş
Avuntum o ki
Bir hayal bile olsa
Şimdi bizi
Mehtabına çağırıyor gece..
Ah ayrılık ah
Zulasında titreyen elleri saklayan
Ne çözümsüz bir bilmeceymişsin sen!
Bilemedim,bilemedim…
Necdet Arslan