Kıyılar Uzak
Şimdi ne zaman
Uzak bir deniz geçse aramızdan
Yosunlu gözlerine kanat çırpar martılar
Hayfa’ya yarım saatlik yol Kibbutz’a biraz kıyı
İki asiydik orda kavimler bizi tanımaz
Yalnızlığın totemlerini yıkmış
Üç din için kutsal tek başına Kudüs
Tufandan beri
Dünya avucumuzda hiç eskimeyen oyuncak
Hep öyle savrulur kendi göğünde
Şimdi ne zaman
Uzak bir bulut düşse yüzümüze
Binlerce Hitit Güneşi en yasak kitapların
Ağlama Duvarı’dır
El Aksa Camisi’nin altında göklere baş eğdiren
Dalları kargışlı hurma ağacı
Çöle salıp inatçı köklerini
Masâda Tepesi’nde doru küllerle yıkandım
Oysa kutsanmıştım Bahai bahçelerinde
Kırılgan güllerin açtığı
Geçince o dantel işli yarımadayı
İlk kumsalda öptümdü seni
Üstümüzde portakal rengi bir güneş
İki yalnızlık kuşu fırdolayı
Önce kendimi anlatmıştım kumlara
Gücenik bir Neşet Ertaş sonra yurdumu
Kimselerin olmadığı günbatımında
Bir daha sulara karışacak mıyız şiirle
Nasıl sevişirse yorgun atlar
Nerden bilirdim giderken aldığın
Akdeniz’in mavisini kıyıya vurmuş bir
Gözyaşı şişesine gizlediğini
Çocukluğun korkulu düşlerince
Gözden uzaklaşıyor anılar
Seyrelen muz hevenkleri
İki mektup aşk ezgisi küskünlüğün
Tahta masa yaprak denizi bir papatya
Kalsa da eski fotoğrafta
Seni öperken seyrek miydi yüzüm
İlhan Büyükcebeci